Çözüm süreci nedir? 2013-2015 arasındaki dönemde neler yaşandı?

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, mecliste Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nden (DEM Parti) milletvekillerinin elini sıkması ve akabinde yaşanan gelişmeler bu soruyu yeniden gündeme taşıdı.

Henüz kamuoyuyla paylaşılmış somut bir gelişme yok.

Ancak tartışmalarda sürekli 2013 ile 2015 yılları arasında yaşananlara referans veriliyor.

Söz konusu süreç, kamuoyunda çözüm süreci ya da açılım süreci olarak adlandırılıyor.

Peki çözüm süreci neydi? 2013 ile 2015 yılları arasında tam olarak ne yaşandı?

BBC Türkçe, sürecin nasıl başladığını, neler yaşandığını ve neden sona erdiğini derledi.

‘Adayla görüşmeler halen var’

En genel anlamıyla çözüm süreci, PKK ile devlet arasındaki çatışmaları sonlandırmaya yönelik bir süreçti.

Bu amaçla İmralı Adası’nda çeşitli görüşmeler yapıldı.

Bu, ilgili taraflar arasında bu türdeki ilk girişim olmamakla birlikte kamuoyunun bilgisi dahilinde olan ilk süreçti.

Çözüm sürecine dair ilk haberler 2012 yılının son günlerinde gelmeye başladı.

Önce dönemin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) müsteşarı Hakan Fidan’ın İmralı Adası’na gidip Abdullah Öcalan ile görüştüğü ortaya çıktı.

28 Aralık’ta ise dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, TRT canlı yayınında “ada ile görüşüldüğünü” söyledi.

Erdoğan “Adayla görüşmeler halen var. Çünkü netice almamız lazım,” dedi.

Sonrasında Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) milletvekillerinin yoğun İmralı ziyaretleri başladı.

3 Ocak 2013’te adaya giden ilk heyette Ayla Akat Ata, Altan Tan ve Ahmet Türk vardı.

Aynı hafta, Fransa’da düzenlenen saldırıda PKK kurucularından Sakine Cansız’ın da aralarında olduğu üç kadın öldürüldü.

Ancak bu saldırı, süreci akamete uğratmadı ve Diyarbakır’da düzenlenen cenaze töreninde barış çağrıları yapıldı.

Öcalan’dan silahları susturma çağrısı

Birçok uzmana göre sürecin başlangıcındaki en kritik nokta ise Diyarbakır’da 21 Mart’ta düzenlenen Nevruz kutlamalarında Abdullah Öcalan’ın mektubunun okunmasıydı.

Öcalan mektubunda “silahları susturma çağrısı” yaptı ve “silahlı unsurların sınır ötesine çekilmesi aşamasının geldiğini” belirtti.

Kısa bir süre sonra süreci halk içinde teşvik etmek için Akil İnsanlar Heyeti belirlendi ve bu heyet Türkiye’yi dolaşmaya başladı.

Heyette oyuncu Kadir İnanır’dan müzisyen Orhan Gencebay’a, yazar Abdurrahman Dilipak’tan akademisyen Mithat Sancar’a kadar birçok isim vardı.

PKK sınırdan çekiliyor

25 Nisan 2013’te Murat Karayılan Kandil’de kalabalık bir gazeteci topluluğunun katıldığı basın toplantısıyla PKK’nın 8 Mayıs’ta geri çekilmeye başlayacağını duyurdu.

Açıklamayı Türkiye’den, aralarında Anadolu Ajansı’nın da bulunduğu birçok medya kuruluşu takip etti.

TBMM’de “toplumsal barış yollarının araştırılması ve çözüm sürecinin değerlendirilmesi” amacıyla bir araştırma komisyonu kuruldu.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve MHP komisyona tepki gösterdi ve üye vermedi.


Kasım 2013’te dönemin Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi başkanı Mesud Barzani (sağdan ikinci) ve şarkıcı Şivan Perwer (en sağ) Türkiye’yi ziyaret etti.

Bu arada Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) davalarındaki tutuklular serbest bırakılıyordu.

PKK mensuplarının Türkiye sınırlarından çekilme süreci başlarken güvenlik güçlerinin örgüte yönelik operasyon yapmadığı gözlemlendi.

2013 yazında gerginlik

Ancak çekilme konusunda dönem dönem gerilim yaşandı.

Dönemin başbakan yardımcısı Bülent Arınç, 9 Mayıs’ta çekilmeyle ilgili “Cehennemin dibine gitsinler. Gidiyorlarsa bizim buna sevinmemiz gerekmez mi?” dedi.

Özellikle 2013 yaz aylarında, çekilme gündemi üzerinden taraflardan gergin ve eleştirel açıklamalar da gelmeye başladı.

Erdoğan, 26 Haziran 2013’te Akil İnsanlar Heyeti üyeleri ile Dolmabahçe’deki başbakanlık yerleşkesinde görüştü.

Erdoğan bu görüşmede yaptığı açıklamada örgütün sadece yüzde 15’inin çekildiğini söyledi.

Hükümet yetkilileri çekilmenin tam olarak yapılmadığını belirtiyor, KCK ise hükümetin gerekli adımları atmadığını savunuyor ve kalekol inşaatlarını eleştiriyordu.

Bu arada aynı yıl mayıs sonu, haziran ayı başlarında Gezi Parkı olayları yaşandı.

Çekilme konusundaki gerilimin devamında, 9 Eylül 2013’te KCK geri çekilmeyi durdurduğunu açıkladı.

30 Eylül 2013’te Erdoğan yeni bir demokratikleşme paketini açıkladı.

Andımızın ilkokullarda kaldırılması, özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitim verilmesini mümkün hale getirilmesi, siyasi partilere Türkçe’den başka bir dil ya da lehçeyle propaganda imkanının verilmesi paket içinde yer alıyordu.

Bu arada Suriye’nin kuzeyinde yaşanan gelişmelere paralel olarak taraflar buradaki gelişmeler üzerinden de birbirini eleştirmeye başladı.

Öcalan’dan ikinci mektup

21 Mart 2014’teki Nevruz kutlamalarında Öcalan’ın ikinci mektubu okundu.

Öcalan’ın mesajında, KCK ve BDP’den hükümete gelen eleştirileri yumuşatma üzerine kurduğu yorumları yapıldı.

Mektupta “Türk-Kürt ilişkileri en kapsamlı demokratik reformlardan geçerek demokratik anayasal bir rejimle komplocu-darbeci mekanizmaları parçalayarak çözümlenecektir” ifadeleri kullanıldı.

Öcalan’ın darbe söylemi, 17-25 Aralık sürecinde yaşananlara vurgu yaptığı şeklinde yorumlandı.

Temmuz 2014’te hazırlanan “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun Kapsamında Yürütülecek Çalışmalara İlişkin Esaslar”ın yürürlüğe konulmasına yönelik Bakanlar Kurulu kararı, 1 Ekim’de Resmi Gazete’de yayımlandı.

Bu yasal düzenleme, çözüm süreci kapsamında “ihtiyaç duyulan adımların zamanında, etkili ve koordineli bir şekilde atılması açısından genel bir perspektif sunuyor ve devlet kurumlarının süreç kapsamında yapacakları çalışmalar açısından da genel ilkeleri içeriyordu”.

6-8 Ekim Kobani olayları

Süreç devam ederken Suriye’nin kuzeyinde, Kürtlerin Rojava olarak adlandırdığı bölgede de kritik gelişmeler yaşanmaya devam ediyordu.

2012 yazından itibaren bu bölgedeki birçok yerleşim alanının kontrolü KCK’nın parçası olan Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) denetimine geçmeye başlamıştı.

Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütü, Eylül 2014’te Kobani’ye karşı bir harekât başlattı.

Bu süreçte, Türkiye’nin farklı kentlerinde “Kobani’ye destek” eylemleri başladı.

6 Ekim’de Halkların Demokratik Partisi (HDP) Genel Merkezi, Kobani’yle ilgili sokak protestosu çağrısı yaptı.


6-8 Ekim olaylarında onlarca kişi yaşamını yitirdi.

Bunun ardından önemli bir bölümü Doğu ve Güneydoğu kentlerinde olmak üzere Türkiye çapında kitlesel sokak eylemleri düzenlendi.

Bu arada Batılı ülkelerin Kobani’ye hava operasyonu da gündemdeydi ve dönemin cumhurbaşkanı Erdoğan, 7 Ekim’de “Yerde, kara harekâtı ifa edenlerle işbirliği kurulmadıkça hava harekatıyla bu iş bitmez. İşte aylar geçti, herhangi bir netice yok. Şu anda Ayn-el Arab da, diğer adıyla Kobani de, buyrun, düştü düşüyor” dedi.

Bu açıklama HDP’den tepki gördü.

8 Ekim’e gelindiğinde gösterilerde şiddet olayları arttı.

Dönemin HDP eş genel başkanı Selahattin Demirtaş, 9 Ekim’de Diyarbakır’da bir basın açıklaması yaptı ve protestoları savunurken şiddet olaylarını eleştirdi.

Demirtaş, şiddet olaylarının durması çağrısı yaptı ve Abdullah Öcalan’ın da kendilerine ulaşan mektubunda bunu belirttiğini söyledi.

9 Ekim’de olaylar sona erdi.

Yetkililere göre 35 il ve 96 ilçede yaşanan olaylarda 37 kişi yaşamını yitirdi, 326’sı güvenlik görevlisi 761 kişi de yaralandı.

Kobani olaylarına rağmen süreç sona ermedi.

Dolmabahçe açıklaması

Sürecin zirvesi olarak Dolmabahçe açıklaması gösteriliyor.

28 Şubat 2015’te Dolmabahçe’deki dönemin başbakanlık ofisinde HDP heyeti ile hükümet yetkilileri bir araya geldi.

Toplantıya dönemin başbakan yardımcısı Yalçın Akdoğan, içişleri bakanı Efkan Ala, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) grup başkanvekili Mahir Ünal, eski MİT başkan yardımcısı, dönemin kamu güvenliği müsteşarı Muhammed Dervişoğlu ile İmralı Heyeti’nden Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Baluken katıldı.

Toplantı sonunda Önder, “çözüm sürecinde tarihi bir karar sürecinin eşiğinde bulunulduğunu” söyledi.

Önder, “Süreçte gelinen aşamaya ilişkin Öcalan’ın temel belirlemesi de şudur” diyerek Öcalan’ın çağrısını da aktardı.

Bu çağrıda, “Asgari müştereğin sağlandığı ilkelerde silahlı mücadeleyi bırakma temelinde stratejik ve tarihi kararı vermek için PKK’yi bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum” ifadeleri yer aldı.

Önder ayrıca üzerinde müzakere edilecek 10 maddelik bir metin açıkladı.

Akdoğan da yaptığı konuşmada “Tam olarak eylemsizliğin hayata geçmesi için yapılan açıklamayı önemli buluyoruz” dedi.

Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu da aynı gün, çözüm sürecinin o gün itibariyle “yeni bir aşamaya girdiğini” söyledi ve “Artık silah dili sona erecek, demokratik yaklaşımın önü açılacak” dedi.

KCK, “Hükümetin bu kez sorumluluğunu ciddiyetle yerine getirmesi gerektiğini” söyledi ve “Bu durumda bizlerin de sorumluluklarımızı yerine getireceğimizi taahhüt ediyoruz” dedi.

Erdoğan, 11 Mart’ta yaptığı açıklamada, “Terör örgütünün silah bıraktığını açıklaması ülkemizde demokrasinin, hukukun, huzurun, güvenin, istikrarın tesisini sağlayacak önemli bir eşik olacaktır” diye konuştu.

Öcalan’dan son mektup

Bu arada Türkiye hem yeni bir seçim kampanyası dönemine giriyordu ve hem de başkanlık sistemine dair tartışmalar yaşanıyordu.

17 Mart’ta dönemin HDP eş genel başkanı Selahattin Demirtaş, meclis grubu toplantısında çok kısa bir konuşma yaptı.

“Biz bir pazarlık hareketi değiliz. Asla ve asla AKP ile aramızda kirli bir işbirliği ve pazarlık olmadı olmayacak” diyen Demirtaş, şöyle konuştu:

“Sayın Recep Tayyip Erdoğan, seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız.”

21 Mart’ta Diyarbakır’da düzenlenen Nevruz kutlamalarında Öcalan’ın süreçteki üçüncü ve son mektubu okundu.

Öcalan, PKK’ya silahsızlanma için bir kongre toplama çağrısı yaptı.

Öcalan ayrıca bir “Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu” kurulması gerektiğini belirtti.

Mektupta dikkat çeken unsurlardan biri de, Öcalan’ın “Eşme ruhundan” bahsetmesi oldu.

Eşme, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Türkiye’ye ait Süleyman Şah türbesini IŞİD tehlikesine karşı taşıdığı bölgenin adıydı.

Eşme bölgesinin özelliği Suriye’de PYD kontrolündeki Kobani bölgesinde yer almasıydı.

Erdoğan’dan Dolmabahçe eleştirisi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 22 Mart’ta yaptığı açıklama da o dönem çok konuşuldu.

Erdoğan, “Açıklanan 10 maddelik metinde bir demokrasi çağrısı yok. Bu metnin demokrasi adına neresini kabul edeceğim?” sözleriyle Dolmabahçe’deki toplantıyı eleştirdi.

“Ben oradaki (Dolmabahçe) toplantıyı da doğru bulmuyorum” diyen Erdoğan şunları ekledi:

“Hükümetin başbakan yardımcısıyla şu an parlamento içinde olan bir grubun yan yana o resmi vermesini ben şahsen doğru bulmuyorum. Daha önceleri gerektiğinde bir arkadaşımız onlarla görüşmeler yapar ve açıklama yapılırdı. Ama o toplantıda olduğu gibi medyanın karşısına çıkmak suretiyle iki ayrı metin deklare edilmiyordu. Böyle bir şey hiç yaşanmamıştır.”

Kritik tarih: Temmuz 2015

7 Haziran 2015 seçimlerine HDP bağımsız olarak girdi.

Parti aldığı yaklaşık yüzde 13’lük oyla barajı geçip 80 milletvekili çıkarırken AKP ise ilk kez meclisteki çoğunluğunu yitirdi.

Koalisyon görüşmeleri başladı.

Sonunda koalisyon görüşmeleri çözümsüz kalınca 1 Kasım’da yeniden seçime gidilmesi kararı alındı.

Yaz aylarında şiddet olayları ciddi oranda arttı.

2015 yazı Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelerin de hızlandığı bir dönem oldu.

Hükümet yetkilileri Suriye’nin kuzeyinde bir devlet kurulmasına izin vermeyeceklerini vurgularken KCK da Ankara’nın bölgeye yaklaşımı ile ilgili eleştiri dozunu artırdı.

Temmuz 2015’e gelinceye kadar güvenlik güçleri ile PKK arasında irili ufaklı çatışmalar ve PKK’nın saldırıları zaten başlamıştı.

Ancak çatışma sürecinin gerçek olarak yeniden başlaması Temmuz ayında oldu.

Bu dönem aynı zamanda Suriye’nin kuzeyinde IŞİD saldırılarının arttığı ve KCK’nın IŞİD üzerinden Türkiye’ye yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı bir dönemdi.


2015 ve 2016’da Güneydoğu Anadolu’daki çeşitli il ve ilçelerde hendekler kazıldı.

11 Temmuz’da KCK, ateşkesi sonlandırdığını açıkladı. Buna asıl gerekçe olarak baraj inşaatlarını gösterdi.

20 Temmuz’da Kobani’ye gitmek üzere Suruç’ta toplanan sosyalist gençlerin açıklamasına IŞİD’li bir kişi canlı bomba eylemiyle saldırdı. Otuz dört kişi hayatını kaybetti.

22 Temmuz’da Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde iki polis infaz edildi.

Fırat Haber Ajansı’nda yayımlanan, PKK’nın askeri örgütlenmesi HPG Basın İrtibat Birimi imzalı açıklamada olayın “Apocu Fedai Timi tarafından gerçekleştirildiği” belirtildi.

PKK ise daha sonradan saldırıyı kendilerinin gerçekleştirmediğini savunacaktı.

24 Temmuz 2015’te TSK’ya bağlı jetler sınır ötesinde hem IŞİD hem de PKK hedeflerine hava operasyonu düzenledi.

‘Süreç buzdolabında’

Erdoğan 11 Ağustos’ta, çözüm süreci için “Bunlar ne yazık ki çözüm sürecini anlamadılar, anlamak istemediler. Şu anda bu buzdolabındadır” değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan, “Devlete ve milletimize doğrultulan silahlar gömülünceye kadar, silahların susması değil bırakılıp gömülmesi, bunu ısrarla söylüyorum, üzerine beton dökülünceye kadar, sınırlarımızda tek bir terörist kalmayıncaya kadar mücadelemize devam edeceğiz” diye konuştu.

Yaz aylarında PKK saldırıları, çatışmalar ve askeri operasyonlar yoğunlaşarak devam etti.

Bunun dışında çeşitli kent ve ilçelerde PKK bağlantılı Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDGH) örgütünün hendek ve barikatlar kurmasına karşı 2015’ten başlayan ve 2016’da da süren “hendek operasyonları” düzenlendi.

2016’da HDP’lilere yönelik tutuklamalar başladı ve bu kapsamda 4 Kasım’da dönemin HDP eşgenel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ da tutuklandı.

İlerleyen yıllarda “Yeni bir çözüm süreci mümkün mü?” ya da “Yeni bir çözüm süreci mi başlıyor?” gibi sorular dönem dönem kamuoyunun gündemine geldi.

Ancak 2013-2015’tekine benzer bir süreç bir daha başlamadı.